Borçlar Hukukuna Hakim Olan İlkeler Nelerdir?
Borçlar hukukuna egemen olan 7 adet temel ilke vardır.
Bu ilkeler;
- İrade özerkliği ilkesi,
- Dürüstlük ilkesi,
- Kusur ilkesi,
- İvazlılık ilkesi,
- Üçüncü kişi aleyhine borç kurulamaması ilkesi,
- Rızailik ilkesi,
- Nispilik ilkesidir.
İrade Özerkliği İlkesi Nedir?
İrade özerkliği ilkesi, hukukta özellikle sözleşme özgürlüğü bağlamında önemli bir ilke olup, bireylerin serbest iradeleriyle hukuki işlem yapma özgürlüğünü ifade eder.
Bu ilke, bireylerin kendi aralarında kuracakları hukuki ilişkilerin kapsamını ve şartlarını, kanunların emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, serbestçe belirleyebilecekleri anlamına gelir. Özellikleri aşağıda sayılmıştır:
-
- Sözleşme Serbestisi: Taraflar, hangi konuda, ne şekilde ve hangi koşullarda sözleşme yapacaklarına kendileri karar verirler.
- Eşitlik Temeline Dayanır: Tarafların eşit haklara sahip olması ve sözleşme koşullarını karşılıklı rıza ile belirlemesi beklenir.
- Kamu Düzeni ve Emredici Hükümlerle Sınırlıdır: İrade özerkliği, kamu düzenine, genel ahlaka ve kanunların emredici hükümlerine aykırı şekilde kullanılamaz.
- Özerklik ve Bağımsızlık: Hukuki işlemleri belirlerken bireylerin iradeleri üzerinde dış baskının olmaması esastır.
Örnek olarak tarafların bir kira sözleşmesi yaparken, kira bedelini, süresini ve diğer şartları serbestçe kararlaştırabilmesi, irade özerkliğinin bir yansımasıdır.
İrade özerkliği ile ilgili ilkeler aşağıda sayılmıştır:
- Pacta Sunt Servanda (Ahde Vefa): Yapılan sözleşmelerin bağlayıcı olduğu ilkesi.
- Sözleşme Özgürlüğünün Sınırları: Kanun, ahlak, kamu düzeni ve kişilik hakları gibi sınırlayıcı unsurlar.
Bu ilke, modern özel hukukun temel taşlarından biri olup, bireylerin ekonomik ve sosyal yaşamlarını özgürce düzenleyebilmelerine olanak sağlar. Ancak bu özgürlük, kötüye kullanılmasını önlemek için belirli sınırlarla çevrelenmiştir.
Dürüstlük İlkesi Nedir?
Dürüstlük ilkesi, hukukta bireylerin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken toplumsal etik kurallara, doğruluğa ve iyi niyete uygun davranmalarını gerektiren temel bir ilkedir. Bu ilke, tarafların hem sözleşme ilişkilerinde hem de genel hukuki ilişkilerde dürüst ve makul bir şekilde hareket etmelerini öngörür.
Dürüstlük İlkesinin Hukuki Temelleri
Türk hukukunda dürüstlük ilkesi, özellikle Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenmiştir: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Bu düzenleme, dürüstlük ilkesinin hem hakların kullanılmasında hem de borçların ifasında bağlayıcı olduğunu ortaya koyar.
Dürüstlük İlkesinin Özellikleri
Dürüstlük ilkesinin özellikleri aşağıda sayılmıştır:
- Genel Bir İlke Olması: Dürüstlük ilkesi, hukukun tüm alanlarında uygulanabilir. Özel hukukta olduğu gibi kamu hukukunda da dikkate alınır.
- Hak ve Borçların Dengesi: Taraflar arasında hak ve borçların adil ve makul bir şekilde yerine getirilmesini sağlar.
- Kötüye Kullanımı Önler: Bir hakkın veya yetkinin kötü niyetli veya aşırı şekilde kullanılmasını engellemek için sınır koyar.
Kusur İlkesi Nedir?
Kusur ilkesi, hukukta özellikle sorumluluk hukuku bağlamında önemli bir ilke olup, bir kişinin kusurlu davranışı sonucu başkasına zarar vermesi durumunda bu zarardan sorumlu tutulması gerektiğini ifade eder.
Kusur ilkesi, kişilerin eylemlerinden doğan sonuçlardan sorumluluk taşımalarını sağlarken, aynı zamanda keyfi ve dikkatsiz davranışları önlemeyi amaçlar.
Kusur İlkesinin Esasları
Kusur ilkesine göre, bir kişinin hukuki sorumluluğu şu durumlarda ortaya çıkar:
- Hukuka Aykırılık: Kusurlu davranış, hukukun koruduğu bir hakka veya düzenlemeye aykırı olmalıdır.
- Kusur: Zarar veren kişinin, iradi olarak veya öngörmesi gereken bir şekilde hatalı davranmış olması gerekir.
- Zarar: Kusurlu davranış sonucu bir başkasına maddi veya manevi bir zarar verilmiş olmalıdır.
- Nedensellik Bağı: Kusurlu davranış ile zarar arasında doğrudan bir bağlantı bulunmalıdır.
Kusur İlkesinin Hukuki Dayanağı
Türk hukukunda, kusur ilkesi özellikle Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde düzenlenmiştir: “Kusurlu ve hukuka aykırı bir şekilde başkasına zarar veren kişi, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
Bu madde, kusurun varlığını ve zararın tazmini yükümlülüğünü açıkça ortaya koyar.
İvazlılık İlkesi Nedir?
İvazlılık ilkesi, hukukta özellikle borçlar hukuku bağlamında önemli bir prensip olup, bir tarafın edim (hizmet, mal, para vb.) yükümlülüğüne karşılık diğer tarafın da bir edimde bulunmasını gerektirir. Bu ilke, sözleşme ilişkilerinin karşılıklı fayda esasına dayanması gerektiğini ifade eder.
Sözleşme taraflarından birinin gerçekleştireceği edimin karşılığında, diğer tarafın da bir edimde bulunmasını ifade eder.
- İvazlılık ilkesi, bir sözleşmenin taraflar arasında karşılıklı yarar esasına dayanmasını sağlar.
- Taraflardan biri edimde bulunur ve diğerinden buna uygun bir karşılık bekler.
Hukuki Temeli
Türk Borçlar Kanunu’nda sözleşme türleri genelde ivazlı sözleşmeler olarak düzenlenmiştir. Ancak kanunda açık bir şekilde ivazlılık ilkesinden bahsedilmemekle birlikte, bu ilke borçlar hukukunun genel yapısında yerleşik bir kuraldır.
İvazlı Sözleşmeler
İvazlılık ilkesi, ivazlı sözleşmelerde geçerlidir. Bu sözleşmelerde taraflar karşılıklı olarak borç altına girerler:
- Satış Sözleşmesi: Satıcı malı teslim etmekle yükümlüyken, alıcı bedeli ödemekle yükümlüdür.
- Kira Sözleşmesi: Kiraya veren, kullanım hakkını devreder; kiracı ise kira bedelini öder.
- Hizmet Sözleşmesi: Çalışan, iş görme edimini yerine getirirken, işveren ücret ödeme yükümlülüğü altına girer.
3. Kişi Aleyhine Borç Kurulamaması İlkesi Nedir?
Üçüncü kişi aleyhine borç kurulamaması ilkesi, hukukta, bir sözleşme veya hukuki işlemin yalnızca taraflarını bağlayacağını ve üçüncü kişiler üzerinde doğrudan borç doğuramayacağını ifade eden temel bir ilkedir. Bu ilke, sözleşme özgürlüğü ve kişisel hakların korunması prensiplerine dayanır.
İlkenin Anlamı
Bir sözleşmeden doğan hak ve yükümlülükler yalnızca tarafları bağlar. Üçüncü bir kişi, taraf olmadığı bir sözleşme nedeniyle borç altına sokulamaz. Ancak, bazı istisnalar ve özel düzenlemelerle üçüncü kişilerin sözleşmeden dolaylı olarak etkilenmesi mümkündür.
Hukuki Temeli
Türk Borçlar Kanunu’na göre, bir sözleşmeden doğan hak ve borçlar kural olarak sadece taraflar arasında geçerlidir. Bu durum, hukuk sistemimizin “kişisellik ilkesi”ne dayandığını gösterir:
- Türk Borçlar Kanunu’nun 26. ve 27. maddelerinde sözleşme özgürlüğü ve hukuka uygunluk sınırları çizilmiştir.
- Sözleşmelerin üçüncü kişiler üzerinde doğrudan etkili olmaması, bu ilkenin yansımasıdır.
Rızailik İlkesi Nedir?
Rızailik ilkesi, hukukta özellikle sözleşme hukuku ve borçlar hukuku bağlamında önemli bir prensiptir. Bu ilkeye göre, bir sözleşmenin veya hukuki işlemin geçerli olabilmesi için tarafların özgür iradeleriyle ve rızalarıyla hareket etmeleri gerekir. Rızailik ilkesi, tarafların hukuki işlem yapma özgürlüğünü ve bu işlemlerin irade beyanına dayalı olmasını güvence altına alır.
Rızailik İlkesinin Özellikleri
Rızailik ilkesinin özellikleri aşağıda sayılmıştır:
- İrade Özgürlüğü: Tarafların bir hukuki işlem yaparken, dış baskı veya zorlama olmaksızın kendi serbest iradeleriyle karar vermesi esastır.
- Karşılıklı Anlaşma: Sözleşmeler, tarafların irade beyanlarının uyuşması sonucu kurulur. Tarafların bu beyanlarının açık veya örtülü şekilde birbiriyle örtüşmesi gerekir.
- Baskı ve Aldatmaya Karşı Koruma: Bir tarafın rızası, hile, tehdit veya hata gibi iradeyi sakatlayan sebeplerle alınmışsa işlem geçersiz sayılabilir.
Hukuki Temeli
Rızailik ilkesi, Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte, kanunun genel hükümlerinde dolaylı olarak yer almaktadır:
- TBK m.1’e göre; “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur.”
- TBK m. 30-39: İrade sakatlığı hallerini (hata, hile, tehdit) düzenler
Rızailik İlkesinin Hukuki İşlemlerde Uygulaması
Bir kira, satış, bağış veya hizmet sözleşmesi gibi işlemler, ancak tarafların karşılıklı ve özgür rızasıyla geçerli olur.
İrade Sakatlığı Halleri
Hata: Taraflardan biri önemli bir konunda yanılgıya düşmüşse rızası geçersiz sayılabilir.
Hile (Aldatma): Bir taraf diğerini kandırarak rızasını almışsa işlem geçersiz hale gelir.
Tehdit: Zorlama veya korkutma yoluyla alınan rıza hukuken geçerli değildir.
Rızailik İlkesine Aykırılık ve Sonuçları
Rızanın bulunmadığı veya iradeyi sakatlayan bir durumun mevcut olduğu işlemler iptal edilebilir. Hile veya tehdit gibi durumlarda, zarar gören tarafın tazminat talep etme hakkı doğabilir.
Nispilik İlkesi Nedir?
Nispilik ilkesi, hukukta, bir sözleşme veya hukuki işlemin sadece taraflarını bağlayacağını ve üçüncü kişilere doğrudan hak veya borç yüklemeyeceğini ifade eden temel bir prensiptir. Bu ilke, özel hukukun özellikle borçlar hukuku alanında geçerlidir ve taraflar arasında kurulan hukuki ilişkinin kapsamını belirler.
Nispilik İlkesinin Anlamı
Bir sözleşmeden doğan hak ve yükümlülükler, o sözleşmeyi yapan taraflar arasında geçerli olup üçüncü kişilere doğrudan etki etmez.
Sözleşme, tarafların iradesine dayanır ve üçüncü kişilerin bu ilişkiye rızaları olmadan dahil edilmesi mümkün değildir.
Hukuki Temeli
Türk hukukunda nispilik ilkesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 26. maddesi ile dolaylı olarak düzenlenmiştir: “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini, kanunun çizdiği sınırlar içinde, serbestçe belirleyebilirler.”
Bu madde, tarafların hukuki ilişki kurma özgürlüğünü ve bu ilişkinin yalnızca taraflar arasında geçerli olacağını ifade eder.
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Mehmet Uğur DUDAKLI